Ana Sayfa İletişim
Kullanıcı Girişi
Sakarya Hava Durumu

SAKARYA

Faydalı Linkler
















AYDINLAR OCAĞI DERNEKLERİ 22. ŞÛRASI SONUÇ BİLDİRGESİ


İstanbul Anadolu Ocağı’nın ev sahipliğinde 21-22 Aralık 2002 tarihinde “Aydınlar Ocakları 22.Şûra Toplantısı” yapılmıştır.
Şûramız özellikle iç ve dış politikada hızlı ve tarihi gelişmelerin yaşandığı bir döneme isabet etmiştir. Yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz dönem, Cumhuriyetimizin geleceğini tayin edecektir. Bugün görünen manzara, Cumhuriyete ve milli varlığımıza karşı farklı kanaatlere sahip çevrelerin bir ittifak içinde olduklarıdır. İçeride ve dışarıda milli sorunlarımıza karşı bu ittifak, dışarıyla da işbirliği şeklinde kendini göstermektedir. Türkiye iç ihanetle karşı karşıya kalmıştır.
AB-Türkiye ilişkileri önemli bir dönemece girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden Kopenhag Kriterleri dışında talepler olmaktadır. Avrupa Parlamentosunda Türkiye aleyhine alınan kararlar ve yıllık ilerleme raporları, Türkiye’ye karşı samimi olmayan, maksatlı, yanlış ve diplomatik nezaketle bağdaşmayan örneklerle doludur. AB ülkeleri AB’ nin bir Hıristiyan kulübü olmadığını ortaya koyamamışlardır. 1995 yılında tek taraflı ve üye alınmadan uygulanan Gümrük Birliği, ülkemizi yaklaşık 70 milyar Amerikan Doları zarara uğratmıştır. Üçüncü ülkelerle ekonomik ilişkilerimiz sınırlanmış ve dondurulmuştur.
AB, yalnızca bir dış politika tercihi değildir. Köklü değişikliklere, milli devlet anlayışımızdan önemli sapmalara sebep olacaktır. AB eşiğinde bekletilen ve oyalanan Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni tekrar ele alarak bazı maddelerinin askıya alınması düşünülebilir. Türkiye AB’ ye milli devlet anlayışını koruyarak şahsiyetli ve onurlu bir üye olarak girebilmelidir.
Türkiye’ye 12 Aralık 2002 Kopenhag zirvesinde müzakere tarihi verilmesi maksatlı olup çifte standardı ortaya koymaktadır. Müzakere tarihini değerlendirme tarihinin 2004 yılı sonuna ertelenmesi üyeliğimizin önüne Yunanistan ve Rum kesimi ile diğer üyelerin yeni vetolarını çıkaracaktır. Sorun, Türkiye’nin üzerine düşeni yapıp yapmaması değil, AB’ nin genişleme genişleme politikalarına bakıştaki esnekliği, Türkiye’ye karşı değiştirmesidir. AB fonlarında yeni üyeleri destekleyecek kaynak son derece zayıflamıştır. AB, mevcut çok kültürlü ve çok etnikli resmini içine sindirememektedir. Bunun için aday ülkelerin sosyal yapıları, etnik ufalanmaya tabi tutulmak istenmektedir. Nitekim Türkiye’ye verilen 8 Kasım 2000 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi’nde, yeni Müslüman ve Hıristiyan azınlıklar yaratılması ve “kültürel çeşitliliğin” sağlanması dayatılmakta, fert seviyesinde kültürel haklar düşünülmektedir. Türkiye’nin maksatlı bir şekilde mozaik gibi gösterilmesi, hakim kültürün ve kimliğin reddedilmesi bundandır.
İnsan hakları ve demokrasi konusu, AB üyesi ülkeler için de tartışılmıştır. Vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza ve yabancı kaynaklı nüfusa uygulanan ırkçı, eritmeci politikalar tartışılmalı, AB ülkeleri bu ayıptan kurtulmalıdır.
AB’ nin 1999 Helsinki zirvesinde Türkiye Cumhuriyeti aday ülke ilan edilmiştir. Ancak, Kıbrıs ve Ege sorunlarının BM Sekreteri nezaretinde ikili görüşmeler kapsamından AB zeminine taşınması büyük bir yanlış olmuştur. B açık kapı, önümüze çok değişik taleplerin çıkarılmasına zemin hazırlamıştır.
2002 Aralık ayında Kopenhag zirvesinin sonuç belgesinde yer alan Kıbrıs ile ilgili karar hukuki ve siyasi bakımdan kabul edilemez.
1960 Ortaklık devletinin 1963 yılında Rumlar tarafından silah yoluyla yıkılmasından bu yana adanın tümünü temsil edebilecek tek bir devlet, hükümet ve parlamento mevcut değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, güneyden ayrı kültürü, demokrasisi ve milletiyle egemen bir devlettir. Statüsünü sürdürmelidir.
AB, Annan Raporu’nu dayatarak 1960 Londra-Zürih anlaşmalarını iptal etmek ve Türkiye’nin garantörlüğünü sulandırmaktadır. Raporda, bu vardır. Annan Raporu’ndaki Parça Devlet, KKTC’nin karşılığı değildir. Böylece KKTC’nin altı oyulmakta, binlerce Rum sadece kuzeye göç ettirilerek Türk nüfus da tekrar göçmen haline sokulup, ellerinden toprakları alınarak iki kesimlik, iki bölgelik, iki devletlik Rumlar lehine ortadan kaldırılmak istenmektedir. Teklif edilen haritalar, Türklere yaşama imkanı vermemektedir. Kabul edilemezler. Aslında iki devletlilik, Rum kesiminde yapılan araştırmalarda %52 oranında kabul görmüştür. Kıbrıs’ da çözüm, iki ayrı devlete,iki ayrı milletin insan haklarına saygıdan geçer. Kıbrıs gerçeği, Doğu-Batı Almanya örneğinde olduğu gibi ele alınamaz ve dayatma nikah kıyılamaz.
KKTC’deki ekonomik kriz ve işsizlik, spordan portakala kadar kapsamlı uygulanan ambargonun sonucudur. Önce bunlar kaldırılmalıdır. Ekonomik kriz ve fert başına düşen milli gelir düşük diye devletten vazgeçilmesi düşünülemez.
Milletlerarası anlaşmalar göz ardı edilerek taraflar arasında anlaşmalar olup olmamasına bakılmadan Rum kesimine üyelik bahşedilmesi barış ve istikrarı dinamitlemektedir. Annan Raporu’ nun giriş kısmının Kopenhag’da imzalanmış olması, tartışılmadan anlaşmanın büyük oranda kabulü anlamına gelirdi. Kıbrıs’ da dışarıdan pompalanan sadece coğrafyayı esas alan Kıbrıslılık tezi eksik ve belirsiz bir kimlik denemesidir.
Kıbrıs, AB ve Kuzey Irak gibi hayati konularda muhtemel aykırı gelişmelerin alternatif tedbirleri müzakereye açılmalıdır.
KKTC’nin doğuşuna emek ve can veren asker ve mücahitlerimizi, Dr. Fazıl KÜÇÜK’ ü rahmet ve saygı ile anıyoruz. Kıbrıs davasını bayraklaştıran, AB militanlarına ve beslemelerine karşı yiğitçe mücadele veren, engelleri ve tuzakları hiçe sayan KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf DENKTAŞ’ ı şûramız minnet ve şükran duygularıyla selamlamaktadır.
Bu arada, milli birlik ve bütünlüğümüz için hayatını seve seve veren aziz şehitlerimizi rahmetle anar, şehit ailelerinin önünde saygı ile eğiliriz. Teröre verdiğimiz son şehit olan değerli ilim adamımız Doç. Dr. Necip HABLEMİTOĞLU’ nu da rahmetle anıyoruz. Bu terör olayının Türkiye’nin gündemini değiştirmek amacı taşıdığına inanıyoruz.
Şûramızda Alınan Diğer Bazı Kararlar Aşağıdaki Gibidir :

  • 1)Kuzey Irak’ta Ortadoğu’yu kontrol edici bir kürt devletini kabul edemeyiz. Irak’ daki sorun Saddam Yönetimi değil, bu ülkenin petrol kaynakları ve dünya pazarındaki payıdır.11 Eylül 2001 saldırıları devlet terörüne gerekçe yapılamaz. Türkiye bu hareketi desteklerken milli çıkarlarını da göz ardı etmemelidir. Irak’ da Türkmen Gerçeği göz ardı edilmeden yeni yapılanmada yerini almalıdır.
  • 2)Türkiye’nin Türk dünyası ile olan ilişkileri, her alanda olması gereken seviyeye çıkarılmalıdır. Türk dış politikasında mütekabiliyet esası, temel hareket noktası olmalı; milli menfaatlerimiz, sınırlarımız dışındaki soydaş ve akraba toplulukları ile ilişkiler sürdürülmeli ve geliştirilmelidir.
  • 3)Dış dayatmalarla şekillenen ve çıkarılan bazı uyum yasalarını içimize sindiremiyoruz ve egemenlik haklarımıza saldırı olarak görüyoruz.
  • 4)Türkiye Ekonomik büyüme yönünde tedbirler alarak İMF ve Dünya Bankası kıskacından kurtarılmalıdır. Ekonomik gelişmede sosyal boyut ve dengesizlik ihmal edilmemelidir.
  • 5)Bürokrasimizi ve siyasi karar vericileri dışlayarak, yüksek maliyetle çalışan üst kurulların dışa bağımlı egemenliği ortadan kaldırılmalıdır.
  • 6)Tarımda uygulamaya başlanan “doğrudan gelir” politikası, üretimi ve verimliliği azaltacaktır. Bugün sanayi toplumları dahi tarım sektörünü ihmal etmemektedir.
  • 7)Özelleştirme, ekonomik gelişmeyi sağlayıcı yönde kullanılmalı, dışarıya sanayi kuruluşlarımızı peşkeş çekici şekle sokulmamalıdır.
  • 8)Doğal kaynaklarımız üretken bir şekilde kullanılmalı, ithal-pahalı doğalgazla elektrik üretme lüksü gözden geçirilmelidir. Atıl kapasiteyle çalışan santrallerimiz verimli hale getirilmelidir.
  • 9)Din ve Vicdan Hürriyetini zedeleyici, birlik ve beraberliğimizi yıpratıcı, bilgisizlikten kaynaklanan davranışlardan kaçınılmalıdır. Türkiye’ yi Türkiye yapan değerleri dışlamadan; toplumsal uzlaşma ve hoşgörü ortamı oluşturulmalıdır.
  • 10)Mutabakatların gelişmesi bakımından Türk tarihine bir bütün olarak bakılmalı; sun’i sorunlar yaratılmamalıdır. Nitekim, Ulubatlı Hasan’ı inkâr eden anlayış buna örnektir. Milli tarih konusunda hassasiyet gösterilmelidir.
  • 11)Yeni Mahalli İdareler Yasası hazırlanırken devletin bütünlüğü içersinde yetkilerin dağıtması ile yetkilerin genişletilmesi birbirine karıştırılmamalıdır. Böylece yeni yolsuzluklara ortam hazırlanmamalıdır.
  • 12)Türkçe’ye saygı, Cumhuriyete saygıdır. Yer adlarından Yabancı Dil Eğitimine kadar, hiçbir ciddi devlette görülmeyen örnekler ortadan kaldırılmalıdır.
  • 13)Uyuşturucuya, ahlâkdışçılığa ve zararlı madde terörüne karşı aileler, din görevlileri ve eğitimcilere görev düşmektedir. Normal dışı sapma davranışlar ideal gösterilmemelidir.
  • 14)Türk Milli Eğitimi’nin ve Kültür Politikasının temeli, yapay farklılaştırma değil, Türk Milletine mensup olma fikrini pekiştirmektedir. Milli kimlikle mahalli değer ve sıfatlar birbirine rakip değildir.

 

 
POOLSOFT BİLİŞİM HİZMETLERİ Tüm hakları saklıdır ve tüm içeriğine ait lisans ve telif hakları T.C yasalarınca korunmaktadır. İzinsiz kopylanması veya yayınlanması yasaktır.