Ana Sayfa İletişim
ATATÜRK KÖŞEMİZ

 

Doç.Dr. Kazım YILDIRIM

 

15.01.2022  

ARKADAŞIM BEKİR SAĞIROĞLU’NUN ARDINDAN: AKILDA KALANLAR

Cahit Sıtkı Tarancı 35 Yaş şiirinde hayatı tanımlıyor ve ölümü tasvir ediyor. Şiirinin son kıtası ölümle ilgilidir: 
“Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.” 

                                                                
İşte Bekir Bey’de Edirne Devlet Hastanesinde 08.01.2022 tarihinde hakkın rahmetine kavuşmuştur. Tarancı’nın dediği gibi ölümün yeri, saati, yaşı yok; evinde de olabilir, hastanede de. Takdire ne diyebiliriz ki; “takdire tedbir kar etmez.”
Aile dostum, can arkadaşım, ülküdaşım Bekir Sağıroğlu (01.01.1951- 08.01.2022)’nun ölüm haberini derin bir üzüntü ile öğrendim (08.01.2022; saat 18 sıraları). Arkadaşım Ahmet Ünlü arayıp haber vermişti. Aynı gün Pazar alışverişi için Neşide ve Oğuzhan ile Cumartesi Pazarına gitmiştik. Saat 16 sıralarıydı, Duran Yıldız Hoca ile karşılaştık; “-Bekir Bey’den haberin var mı” dedi. “Var” dedim; “duacıyız, inşallah sağlığına kavuşacak.” “-İnşallah” dedi. Hoca Hanımla (Ayten Hanım) görüştüğünü söyledi. Aslında Entübe olduğu haberini aldıktan sonra ümitsizlenmiştim ancak bir mucize, bir ümit bekliyordum. Takipteydim; Ayten abla ile görüştükten sonra sık sık arayıp tedirgin etmemek için Ahmet Ünlü Beyi arıyor, bilgi edinmeye çalışıyordum. Son aradığımda durumun değişmediğini öğrenmiştim. Pazar alışverişinden sonra Ayten ablayı arayıp bilgi almayı düşünmüştüm (08.01.2022). Fakat ona kalmadan Ahmet Bey (Ünlü) aradı; aramasından durumu tahmin etmiştim. “-Bekir Bey vefat etti” dedi. “-Şu anda Ayten Hanım’la beraberiz ve hastane önündeyiz; Ayten Hanım’ı vereyim” dedi. Görüştük, baş sağlığı diledim. Çok üzgündü. Üzülmemek elde değil, acısıyla tatlısıyla bir ömrü beraber geçirmişlerdi. En yakınındaki insandı, hayat arkadaşı ve can yoldaşıydı. Şüphesiz ki ben de çok üzüldüm; en yakın dostumu, can arkadaşımı kaybettim; Mekânı cennet olsun.
Tanışıklığımız
Üniversiteyi bitirdikten sonra 21.04.1977 yılında Edirne Erkek Öğretmen Lisesi’ndeki görevime başlamıştım (Öğretmenlik Meslek Bilgisi Dersleri ve Felsefe Öğretmeni olarak). Elimde küçük bir çanta ile direk olarak Valiliğin karşısındaki Ülkü Ocaklarına gittim. Orada ismini hatırlamadığım bazı arkadaşların yardımıyla Milli Eğimdeki işlemlerimi yaptırıp Edirne Erkek Öğretmen Lisesine gittim. Müdür Haydar Bostancı idi. Görevime başladım. Sonra o dönemde ülkücü öğretmenler derneği olan Ülkü-Bir’e kaydımı yaptırmak için Edirne Vakıflar İş Hanındaki Edirne Ülkü-Bir merkezine gittim. Bekir Bey’le ilk tanışmamız orada olmuştu. O zaman Ülkü-Bir yöneticisiydi. Kaydımı yaptırmıştım.  O dönemde Edirne Eğitim Enstitüsünde matematik öğretmeniydi. Aynı okulda Kimya Öğretmeni Ayten Hanım’la evliydi. Selcen ve Gökçen isimli iki sevimli yavrusu vardı. Yaşları küçüklerdi ve henüz İlkokula başlamamışlardı. Kızları Betül çok sonraları doğmuştu. Bekir Bey ailesini katiyen ihmal etmezdi. Ailesiyle, eşiyle ve özellikle kızlarıyla çok ilgiliydi ve onları çok severdi. Benim nazarımda “çok ideal bir aile reisiydi. Bu haline imrenirdim.” Bu düşüncemi kendisine de itiraf etmişimdir. Gerçekten de dışarıdan bakınca Bekir Bey benim için ideal bir aile reisi, ideal bir eş ve ideal bir baba idi. En çok özendiğim yanıydı. Eşine ve çocuklarına olan samimi ve içten düşkünlüğü bizim için örnekti. Bazen esprilerimiz olurdu ama ben ona bu yönüyle hayrandım. Edirne’ye geldiğim ilk yıllarımda henüz evli değildim onun için ailecek görüşmemiz evliliğimden sonra, özellikle de askerliğimi bitirdikten sonra olmuştu. Ondan sonra bir daha kopmadık. Her zaman birbirimize çok yakın olduk.
Askerden sonra 1980 yılının ortasında benim ve Neşide’nin tayini de Eğitim Enstitüsüne çıkmıştı. Artık birbirimize daha yakındık. Eğitim Enstitüsü sıkıntılıydı ve ülkücü gençlerin çoğu haksızlıklara uğramışlardı. O dönemde geceli gündüzlü beraber çok çalışmıştık. Sonra 1982 yılında Eğitim Enstitüsü Trakya Üniversitesi’ne intikal etti, hepimiz üniversitede öğretim görevlisi olduk. Yıllar ilerledikçe samimiyetimiz, ailecek görüşmelerimiz arttı. Artık birbirimizden kopamaz olmuştuk.
Ramazan Günlerimiz; İftarlarımız, Hatimle ve Ailecek Kıldığımız Teravih Namazları
Ramazan günlerimiz ayrı güzellikte geçerdi. O günlere renk katmak ve Ramazan’ı daha manevi havada geçirmek için genelde sırasıyla İftar yemekleri düzenlerdik. Yemek müdavimleri olarak Güneri, Ünlü, Sağıroğlu, Güçlüer ve Yıldırım aileleriydik. Organizatör genel olarak bendim. Ramazan’ın ilk gününde bile iftar yemeği düzenlemişizdir. Yemekten sonra hepimiz olmasak bile Bekir Bey ile Teravih namazına giderdik. Sonraki yıllarda bu namazlara ailecek gittiklerimiz de olmuştur. Her gece ayrı bir Camide namaz kılmak ayrı bir manevi hazdı. Edirne o konuda çok müsait illerimizden birisidir. Selimiye gibi muhteşem caminin yanında Eski Camii, Üç Şerefeli Camii, Muradiye Camii, İkinci Beyazıt Camii gibi Selatin Camileri vardı. Bunların dışında irili ufaklı çok sayıda tarihi camii barındıran Edirne, bizlere her gün ayrı bir camide Teravih Namazı kılma fırsatı sunmuştu. O günlerde geçirdiğimiz Ramazan coşkusunu, manevi zevkini hayatım boyunca bir daha yakalayamadım. Ayrıca unutamadığım anılardan birisi de Ramazan ayında uzun süre Bekir Bey’le Hatimle kıldığımız Teravih namazları idi. Bu namazlarımız ailecek kıldığımız teravih namazlarından önceydi. O zaman sadece ikimiz giderdik, hanımları götürmezdik. Çünkü çocuklarımız küçüktü veya eğitim çağındaydı, evde birilerinin olması gerekiyordu. Hatimle kılınan namaz Lari Camiinde kıraat edilirdi. Namaz uzundu; bir saat yirmi dakika veya bir buçuk saat sürdüğü zamanlar olurdu. Her gece Kuran tilavetini dinlemekten manevi haz duyardık. İkimiz için de o manevi haz ve manevi coşkunun verdiği lezzet, Ramazan günlerimize ayrı bir güzellik katardı.  Namazdan sonra caminin alt tarafında Eski İstanbul Caddesi üzerindeki çay ocağında çaylarımızı yudumlar varsa dostlarımızla sohbet eder ve evimize doğru yollanırdık. Hatimle Teravihlerimiz tahminen on veya on beş yıl sürmüştür. Kış aylarında çok üşürdük, onun için ayağımıza çetik giymek zorunda kalırdık.  Hatimle kılınan teravih namazlardan aldığım manevi zevk, manevi lezzet, hayatım boyunca unutamadığım önemli anılarımdır.  Eminim rahmetli Bekir Bey için de durum aynıydı. Ramazan’dan sonra Kurban Bayramı için organize işleri Bekir Bey’in sorumluluğundaydı. Dana kesilecek ise hayvanı ve kesecek kişiyi/kişileri ve yedi ortak kişiyi bulur organizeyi tamamlardı.  Bize düşen tek şey parayı vermekti. O işlemi o kadar güzel ve düzenli yapardı ki, Sakarya’ya gelince Bekir Bey’in bu organizasyonunun ne kadar kıymetli olduğunu anlayabilmiştim.
Kooperatifin Kuruluş Hikayesi
İlk yıllarda (1985-1990’lı yıllar) bütün arkadaş çevremiz (Ahmet Ünlü Bey, Esat Bey hariç) kiracıydık, evlerimiz yoktu; ev hayalimiz vardı ama bu nasıl olacaktı onu bilmiyorduk, onun için de bir türlü somut adımlar atılmıyordu. Bekir Bey’le benim veya onun evinde bir araya gelince özellikle ikimiz; durmadan kooperatif kurmak için teoriler üretiyorduk. Fakat kooperatif nasıl kurulur onu bilmiyorduk. O tarihlerde üçüncü çocuğu Betül kızımız henüz doğmamıştı. Bir gün yine, hatırladığım kadarıyla bir hafta sonu, Bekir Bey’in Üniversitenin karşısındaki (eski Edirne Erkek Öğretmen Okulu binası) evinde aynı şeyleri konuştuk, teoriler ürettik. Sevgili eşi Ayten abla dayanamadı; “-durmadan konuşuyorsunuz ama bir sonuç yok, bunu somut hale getirin artık, kooperatifi kiminle kurmayı düşünüyorsunuz” dedi. Kâğıt kalem aldı; “-söyleyin kiminle kuracaksanız; yazıyorum,” ikimizden başlayarak yazmaya başladı. Sonrasını biz söyledik Ayten Abla yazdı ve bir liste çıktı ortaya. Orada kooperatifin adını da koyduk: “Arzu 84”. İş ciddileşmiş, ok yaydan çıkmıştı. Geriye dönüş yoktu, her şey ete- kemiğe bürünmüştü artık. Bekir Bey ile hemen ertesi gün işe koyulduk ve Kooperatifin kuruluşunu gerçekleştirmek üzere formaliteleri tamamlamaya başladık. Öylece kooperatif kuruldu ve 1990’lı yıllarda ev sahibi olmuştuk; O A blok dördüncü katta ben ikinci katta kalıyordum; kuraları öyle çekmiştik.
Pikniklerimiz ve “Hakkı Baba” Çorbası Tutkunluğumuz
Bir ara hafta sonları belirli aralıklarla ailecek piknik hatıralarımız da olurdu. Bu konuda Ahmet Ünlü Bey öncümüzdü. Genelde Piknik rotasını o belirliyordu. Bazen Kırklareli gibi yerlere götürdüğü de oluyordu.  Piknik müdavimleri; Ünlü, Güneri, Sağıroğlu ve Yıldırım aileleriydi. Ailecek eğlenir, yer içerdik. Yiyeceklerimiz arasında et olarak çoğunlukla köfte, peynir, zeytin salata, börek (haşhaşlı börek; Bekir Bey yapardı) vardı.  İçeceklerimiz ise su, ayran, meşrubat idi. Ünlü, Sağıroğlu ve Yıldırım olarak üçümüz, belirli geceler dükkânı Yedi Yol Ağzında olan “Hakkı Baba” (rahmetli)’ya işkembe çorbası içmeye giderdik. O günlerimiz de çok neşe, espri içerisinde geçerdi. Bu konularda öncümüz yine Ünlü ağabeyim idi; yeme içme, gezme işi genelde onundu. Bazen Hakkı Baba yerine “Çorbacı Naci”ye de giderdik. Onun dükkânı da Arasta Çarşısının Yedi Yol Ağzı tarafına bakan kapısının yanındaydı.  Üçümüz, akşamları stres atmak için taş oynamaya gitmişliğimiz de olurdu. Bunu da Ünlü ağabeyim organize ederdi.
Samimiyeti ve Açık Sözlülüğü
Bekir Bey çok ideal bir aile reisliğinin yanında çok samimi bir dost ve arkadaş canlısıydı; sosyaldi. 1968 yılında Amasya İlk Öğretmen Okulu’ndan İzmir Yükseköğretmen Okulu’na seçilerek gönderilmiştir. İzmir Yükseköğretmen Okulu ve Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü mezunuydu ve çok iyi bir matematik hocasıydı. Gençliğinde boks sporu ile uğraşmış; Ege Üniversitesi Boks takımında iken Ege Bölgesi Fakülte ve Yüksekokullararası Müsabakalarda bölge ikincisi olmuştur. Ayrıca divan sazı çalabiliyordu. Mütevazıydı; katiyen bu özelliklerinden bahsetmezdi.
Açık sözlüydü, dobraydı; birisine bir şey söylenmesi gerekiyorsa direk yüzüne söylerdi. Bazen “-Bekir Bey, boğazında hiç düğüm yok, düz herhalde” diyerek bu açık sözlülüğüne espri yaparak takıldığımız olmuştur. O da aynı netlikle cevap verirdi. “Boğazımda hiçbir düğüm yok, olanı olduğu gibi söylerim kimse kusura bakmasın” derdi.  Şayet söyleyeceği şey olumsuz bir şey ise, “Ulan…” diye başlar; gördüğünü veya duyduğunu, olumlu-olumsuz; olduğu gibi kişinin yüzüne çekinmeden söylerdi. Bizim aramızda Bekir Bey’in kabulü böyleydi. Esat Bey, ben Bekir Bey’in bu açık sözlü oluşunu bildiğimiz için aramızda; “bu Bekir Bey’in metodu” derdik. Aslında çok güzel bir metottu. Lafı eğip bükmezdi. Lügatinde samimi olmayan kelimelerin, cümlelerin yeri yoktu. Sözü eğip bükmediği gibi eğip bükenleri de hoş görmezdi; samimiydi, açık sözlüydü ve dobraydı. Bu samimiyeti kendisinin çok sevilmesine ve saygı duyulmasına yol açıyordu. Bizim için de (Esat Bey, ben vb.) Bekir Bey’in en çok sevdiğimiz özelliği buydu.
Hiçbir kuruntusu, takıntısı, lüksü, fazlalığı yoktu. İçi dışı aynıydı ve göründüğü gibiydi. Herkesle rahat iletişim kurabiliyor; çocuklarla, köylüsü, kentlisi, yaşlısıyla; öğrencisiyle samimi olabiliyordu. Bu konuda müthiş kabiliyetliydi. Her kesimden dostları ve arkadaşları çoktu. Bu özelliğinden istifade ederek ben de sayesinde çevre edinebilmiştim ama Bekir Bey gibi olmak mümkün değildi. Sadece fakülte ve okul çevresinde değil, çarşıda pazarda, her kesimden dostları ve samimi arkadaşları vardı. Kasabı, manavı, bakkalı, pazarcısı ayrıydı. Saraçlar ’da Ali Paşa Çarşısı’nda, Bedesten Han’da uğradığı esnaf arkadaşları, dostları çoktu.  Bunlara güveni de sonsuzdu, onların da Bekir Bey’e. Fakat samimi olduğu arkadaşlarından en ufak bir olumsuzluk görmesi halinde ilişiğini keser, oralara bir daha uğramazdı.
Kendine has esprileri vardı. En fazla hemşerisi Ahmet Ünlü Bey ile birbirlerine takılırlardı. Bana, Esat Bey’e de esprileri olurdu. Böylesi durumlarda Esat Bey ile hem güler hem de Bekir Bey böyle diyorsa o böyledir; söylenecek bir şey yok, o doğru ve haklıdır derdik.
Küçük çocuklarla olan diyaloğu da müthişti. Benim çocuklarımın “Bekil” amcalarıydı. Bekil amcalarını çok severlerdi. Ayrıca kızlarıma matematik derslerinde de çok yardımcı olmuştu.   Bu açıdan Bekir Bey’in emeği ve hakkı üzerimizde çoktur.  Allah kendisinden razı olsun. Çocuklarım derslerinde takıldıklarında Bekil amcalarına uğrarlardı.
Yıllar Sonra Görüşmemiz ve Ankara’ya Yolculuk
Edirne’den ayrılıp Sakarya’ya geldikten sonra uzun yıllar görüşmemiştik. Neredeyse aradan on yıllar geçmişti. Ankara’da Yüksek Öğretmen Okulu Mezunlarının toplantısı vardı; yıl, 28 Mayıs 2016. Mevsim, ilkbahar ile yaz arasıydı. Toplantı, Gazi Üniversitesi’nde yapılacaktı. Hafta sonuna denk gelmişti, Neşide ile gitmeye karar vermiştik.  Ankara’ya alternatif yol olan Taraklı, Göynük, Nallıhan, Beypazarı, Ayaş üzerinden gezerek gitmeyi düşünmüştük. Sabahleyin kalkıp hazırlığımızı yapıp kahvaltı yaparak yola çıkacağımız sırada saat sabah 8-8.30 sıraları; Ahmet Ünlü Bey aradı. “-Neredesin” dedi, Sakarya’da, evdeyim dedim. “-Kocaeli’ne yaklaştık TEM’den geliyoruz; yanımda biri var, -hemşerim, tanıdın mı”, -evet tanıdım; Bekir Bey. “-Hah bildin unutmamışsın” dedi. Samimi dostlar arasında Ahmet Bey ile Bekir Bey arasında kendilerine has güzel esprileri de olurdu.  Birbirlerine takılırlardı, biz yakın dost ve arkadaşları da gülerdik.
Hayırdır, yolculuk nereye dedim. Ankara’ya, Yüksek öğretmenin toplantısına gidiyoruz “Hurşit Ağa”, seni de götürelim. “Hurşit Ağa”, Ahmet Bey’in bana taktığı isimdi. Ahmet Bey’in bu esprisi de meşhurdur. Güler, eğlenirdik. Tevafuk olmuştu; bizim gitmeyi düşündüğümüz yere onlar da ailecek gidiyorlardı. -Tamam, gelin beraber gidelim dedim. Yolu tarif ettim, “Kocaeli, doğu kapısından TEM’den çıkın Sakarya’ya doğru yol alın 35-40 Km. sonra yolun solunda Sakarya Üniversitesi tabelasını göreceksiniz, oradan yukarıya doğru çıkın ben sizi Sakarya Üniversitesi kapısında karşılayacağım dedim. Öyle de oldu. Ahmet Bey, Bekir Bey, Ayten Hanım (abla) ve ilhan Hanım, Bekir Bey’in arabasıyla beraber yolculuk yapıyorlardı. Kısa sürede Neşide ile kahvaltıyı hazırladık ve Sakarya Üniversitesi’nin kapısında karşılamak için evden çıktım. Vardığımda henüz gelmişlerdi; beklemedik, doğru eve geçtik. Hasret gidererek kahvaltımızı yaptıktan sonra belirlediğimiz güzergahtan Ankara’ya doğru yola koyulduk. Yıllar sonra karşılaşmak ne kadar güzeldi, o anı kelimelerle, cümlelerle anlatmak, tanımlamak mümkün değildir. Birbirimizi çok özlemiştik hem hasret giderdik hem de güzel bir yolculukla; taze kirazlarımızı da alıp yiyerek dağlardan, eski ama manzaralı bir yolculukla Ankara’ya varmıştık. Güneşli fakat sıcak olmayan bir gündü.  Yolda Beypazarı’na uğrayıp gezmiş ve Beypazarı Kurusu da almıştık. Ertesi gün Ankara’daki toplantıdan sonra Bekir Beyler Betül’ün işi dolayısıyla Ankara’da kaldılar. Biz aynı güzergâhtan dönüş yaparken, Ahmet beyler de Edirne’ye otobüs ile dönüş yapmışlardı. Hepimiz için muhteşemdi; iki günümüz de çok güzel geçmişti.
Ankara sonrasında yaklaşık bir yıl sonra (29 Nisan 2017) Antalya’da düzenlenen Edirne Eğitim Mezunları toplantısına da beraber gitmiştik.  Oraya gitmemize onlar vesile olmuştu. Toplantı 29 Nisan 2017 tarihine rastlamıştı ve bizim o tarihte aile olarak Denizli’de olmamızı gerektiren bir işimiz çıkmıştı. Bekir Bey’i arayıp durumu bildirdim ve Denizli üzerinden toplantıya gitme teklifinde bulundum. Salih Abi ve Ahmet Bey ile görüşüp olur dedi. Denizli Polis Evinde onlara yer ayırttım, gündüz (28 Nisan 2017) Denizli’yi Pamukkale’yi gezdik ertesi gün 29 Nisan 2017 tarihinde sabah erken saatlerinde Denizli’den hareket ederek Acıpayam üzerinden Antalya’ya varmıştık. Muhteşem bir yolculuktu. Denizli ve özellikle Antalya gezimiz de çok güzel geçmişti.
Kalp Ameliyatı
Bekir Bey’in rahatsızlığını duydum. Kalp kapakçığı değişecek denmişti, kritik bir ameliyattı. WhatsApss’tan zaman zaman mesajlaşmamız olmuştu. Fakat bir türlü ameliyata geçilemiyordu; kan değerlerinde sıkıntı vardı, onu düzeltmeye çalışıyorlardı. Düşüncemiz, kritik ameliyat öncesi hem kendisine hem ailesine moral desteği vermek için Edirne’ye gitmekti. Bu düşüncemizi kimseyle paylaşmamıştık. Nihayet ameliyat günü belirlenmişti (09 Ekim, 2017). Hemen yola koyulduk (08 Ekim 2017) ve ameliyat öncesi ikindi saatlerine doğru Edirne’de, Trakya Üniversitesi hastanesindeydik. Bizi görünce çok sevinmiş ve mutlu olmuştu (08 Ekim 2017). Ameliyattan sonra ilk size geleceğim dedi. Dediğini de yaptı. Düzelince Sakarya’ya gelmişti (17-19 Eylül 2018). Edirne’ye vardığımız günün sevinci ve mutluluğu görülmeye değerdi. Beklenmedik ziyaretimiz Bekir Bey’e, Ayten ablaya ve ailenin diğer fertlerine sevinç ve güven sağlamıştı. Ertesi gün ameliyata girdi (09 Ekim 2017), ayılıp kendisine gelince Ayten abla ziyaret etmişti; çok şükür ameliyatı başarılıydı. Nekahet devresini geçirinceye kadar, toparlanarak sağlıklı bir şekilde evine gitmek için daha bir süre hastanede beklemesi gerekiyordu. Şükürler olsun, o dönemi de geride bırakmış ve sağlıklı şekilde evine dönmüştü. Başta ailesinin ve biz dostlarının Sevinç ve mutluluğu büyüktü. Sağlığına kavuşmuş tamamen iyileşmişti.
Sakarya’ya Gelişi
Bekir Bey, ameliyatından sonra söz verdiği gibi Ayten abla ile Sakarya’ya geldi (17-19 Eylül 2018). Çok sağlıklı görünüyordu. Mesleğinin ilk yıllarında, 1970’li yıllarda Sakarya Ali Dilmen Lisesi’nde çalışmışlardı. Onun için Sakarya’da dostları ve arkadaşları vardı. Başta Prof. Vahdettin Sevinç olmak üzere arkadaşlarının bir grubu ortak olmuştu. Vahdettin Hoca’yı aradım akşama eve oturmaya geldi, sohbet ettik. Yıllar sonra hatıralarını tazeleyip hasret giderdiler. Ertesi gün de biz onlara gittik ve sohbetin devamı orada yapıldı. Çalıştıkları Ali Dilmen Lisesini aradık ama bulamadık. Depremde yıkılmış ve yeri değişmişti. Sakarya’da iki gün kalmışlardı üçüncü gün Oğuzhan’da onlara dahil oldu, İstanbul’a, kızlarının yanına döndüler. Bizi Edirne’ye davet ettiler. Bizde bir müddet sonra Edirne’ye ziyaretlerine gittik (02 Nisan 2019) ve dolu dolu iki gün geçirip dostluklarımızı tazelemiştik. Sonraki buluşmamız Edirne Türk Ocaklarındaki konferansım dolayısıyla olmuştu. Edirne’ye konferans için geleceğimi duyunca başka tarafa gitmiyorsun, konferanstan sonra bize gidiyoruz dedi. Tamam dedim başka bir şey diyemezdim zaten. O zaman da çok güzel muhabbetlerimiz olmuştu. Konferanstan sonra Sakarya’ya dönmüştüm; benim dönüşümden hemen sonra rahatsızlanmış, komaya girmiş ve bir müddet hastanelerde yatmak zorunda kalmıştı.  Başta ailesi olmak üzere o zaman da bizi korkutmuştu. Şükürler olsun ki sağlığına kavuşmuştu. Kovit dolayısıyla hareketlerimiz sınırlandı çok arzu etmiş olmama rağmen bir daha görüşmek kısmet olmadı.  Sadece telefonla görüşebiliyorduk.  
Sona Doğru
Zaman zaman Bekir Bey’le hâl hatır sormak için telefonla haberleşiyorduk. Görüşmelerimiz on-on beş günlük aralıklarla yapılıyordu. Küçük olduğum için geleneğe uyarak çoğunlukla ben arıyordum ama biraz gecikince o da arardı. Birkaç gün önce de bu anlamda telefon ettim fakat Ayten abla telefonu açtı. Durumunu bilmiyordum ve rahatsızlığından haberim yoktu. Meğer gündüz Neşide Hanımla mesajla haberleşmişler fakat Neşide Hanım henüz bana aktarmadan erken davranarak telefon açmıştım. “-Kazım Bey, Bekir Bey Kovite yakalandı, şu anda hastanede yatıyor.” Devamında “-ikimizde yakalanmıştık ama ben hafif geçirdim, o da başlangıçta hafifti sonra biraz ağırlaştı, hastanede ve yoğun bakımda nefesinde zorluk çektiği için oksijen takviyesi yapılıyor” dedi. Sesi iyi değildi. Endişeli ve tereddütlüydü. Biraz yatıştırdım; “-Bekir Bey güçlüdür bunu da atlatır inşallah üzülmeyin en kısa zamanda sağlığına kavuşacaktır merak etmeyin” dedim. Dönüp Neşide Hanımla konuşunca durum daha da netleşti. Eyvah dedim, durum sıkıntılı o zaman. Ben de tereddütlü ve endişeli bekleyiş içerisine girdim. Ahmet Bey’i aradım onun da haberi yoktu, bilgilendirdim. Ahmet Bey’e bilgi verirken bir amacım da Ayten ablayı arayıp iki de bir tedirgin etmemek için gelişmeleri ondan takip etmemdi. Nitekim öyle yapmıştım ama çok tedirgindim. Edirne’den gelecek her vakitsiz telefon bana “yolun sonunu” belirtecek gibiydi. Esat Bey’in haberi olmuş, beni aradı; “eyvah dedim”, “-Kazım Bey merhaba, Bekir Bey’den haberin var mı?” “-Hayırdır” dedim, tereddüt duyduğum telefon mu acaba diye düşünmüştüm onun için hayırdır dedim. “- Ayten Hanım’la görüştüm Bekir Bey kovite yakalanmış Hastanede yoğun bakımda bilgin olsun istedim.” Rahatlamıştım, “-haberim var” dedim. O zaman Salih Abiyi ve Ahmet Beyleri arayıp bilgi vereyim dedi. İyi olur dedim, hayırlısı olsun ama anladığım kadarıyla Bekir Bey’in bu sefer işi zor görünüyor. İnşallah sağlığına kavuşur. İkimizde fazla uzatmadık konuşmayı kısa kestik. Yaşı ne olursa olsun her ölüm gençtir. Bekir Bey’e yakıştıramıyordum ama nedense aldığım haberlerin etkisiyle bekleme içerisine girmiştim. “Yolun sonu görünüyor” gibiydi fakat mucize olabilirdi, Allah’tan ümit kesilmezdi. Baştan işaret ettiğim gibi Ahmet Bey vakitsiz (saat 6=18 sıralarında) arayınca tamam dedim ve durumu anladım.  Evet; bu telefon yolun sonunu belirtmek içindi.  “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” “Allah’dan geldik ve Allah’a döneceğiz.” (Bakara, 156).

Aşağıdaki türkünün bazı sözleri aklıma gelmişti.
“…Geçtim dünya üzerinden
Ömür bir nefes derinden
Kılavuzun gereği yok
Yolun sonu görünüyor.
Azrail'in gelir kendi
Ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi
Yolun sonu görünüyor.”
Türkünün sözleri çok anlamlıdır; okundukça duygulanırım. “Sayılı günler tükendi.” Evet, bu dünyada herkesin, her canlının sayılı günleri var, tükenince yalancı rüya bitiyor ve dünya hayatı son buluyor. Baki olan tek varlık Allah’tır. Felsefecilerin deyimiyle ebedi olan Mutlak Varlıktır. Buna Türk filozofu Farabi Zorunlu Varlık (Vacip el Vücut) veya Sebeplerin Sebebi diyor. Her canlının sayılı günleri tükendiği gibi değerli arkadaşım, dostum Bekir Bey’in de bu dünyadaki sayılı günleri, 08.01.2022 tarihinde tükenmişti. Başta ailesi olmak üzere sevenlerin bu yeni duruma alışması için zamana ihtiyacı olacak. Sonrasında hatırlandıkça yad edilecek ve geride kalanlar için dünya hayatı kalındığı yerden devam edecektir. Yunus Emre’nin dediği gibi olacağız; “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” şeklinde olacaktır. Herkes için kaçınılmaz son budur. Can dostum Bekir Bey’e Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Kabrin Nurla dolsun inşallah sevgili arkadaşım, değerli insan; güle güle sevgili ağabeyim… El Fatiha.

 

 

  

     

*Yazarımıza görüş ve önerilerinizi kyildirim@sakarya.edu.tr e-posta adresi aracılığıyla gönderebilirsiniz.

Bookmark and Share Arkadaşına Gönder Arkadaşına Gönder Yazdır  

 

 
B&G Copyright © 2022 Tüm hakları saklıdır ve tüm içeriğine ait lisans ve telif hakları T.C yasalarınca korunmaktadır. İzinsiz kopylanması veya yayınlanması yasaktır.Web sitemizde yer alan her türlü yazı, makale şiir vb. eserlerden, eser sahibi sorumludur. Sakarya Aydınlar Ocağı'nın resmi görüşü olarak değerlendirilemez.